Az vaktim var demişti, ressam Haluk Akakçe 53 yaşında aramızdan ayrıldı

Akciğer kanseriyle mücadele eden çağdaş sanat dünyasının önemli isimlerinden Haluk Akakçe 53 yaşında yaşamını yitirdi. 90'ların sonunda itibaren eserleri dünyanın önemli galeri, müzelerinde sergilenen sanatçı renkli kişiliği ve eserleriyle ilgi odağı olmuştu. Ama özünde çok çalışan bir sanatçıydı.

Kültür Sanat 10 Ekim 2023
Bu haber 7 ay önce yayınlandı

“Sanat sadece bir kelime aslında… Sanat nedir, bir dışavurumdur. Başka bir şekilde kendinizi ifade edemediğiniz zaman ifade ediş biçimi, hikaye anlatımı, insanların hatıralarını yansıttığı bir doküman, tarihin tanığı… Eğer ki bir sanatçı bahsettiği konuya yeni bir bakış açısı getirebiliyorsa o sanattır.”

53 yaşında yaşamını yitiren sanatçı Haluk Akakçe böyle tarif etmişti sanatı. Aslında bir iç mimardı. Bilkent Üniversitesi’nde okumuştu ama sanata meyletti ve sanat eğitimi almak için yurt dışına gitti. Sanata meyletmesi de normaldi. Küçüklüğünde ailesi sayesinde sanatın farklı dallarıyla tanışmış ve iyi bir sanat takipçisi olmuştu.

Kendimi yeniden icat ettim

İç mimar olarak hayatına devam etmektense sanat eğitimi almaya karar verdi. Londra’daki Royal College of Art ve Amerika’daki The School of the Art Institute of Chicago’da okudu. Dereceyle bitirdi okulları. Bu yolculuğu da şöyle anlatmıştı: “Yıllar önce Türkiye’den Amerika’ya gittiğimde kapsam değiştirdim. Ben artık eski ben değildim. Türkiye’de bıraktığım annemin oğlu, öğretmenimin öğrencesi, arkadaşlarımın arkadaşı değildim. Kendimi yeniden icat etmiştim.”

Artık o bir sanatçıydı… Ama 1990’ların sonraları düşünüldüğünde Türkiye’deki bildik sanatçı personasına uymuyordu. Ki o günlerde de çağdaş sanat mevzusu da tam olarak anlaşılmış değildi. Ama Haluk Akakçe, 1997’de Chicago’daki ilk solo sergisiyle başladığı sanat yolculuğunda renkli ve canlı işleriyle çağdaş sanat dünyasında epey yol katetmişti.

Akakçe’nin çalışmaları video enstalasyonlarından duvar resimlerine, panel ve kağıt üzerine akrilik dizilere yayılan geniş bir yelpazede çeşitlilik gösteriyordu. Dünyada sayılı galeri ve müzelerde işleri sergileniyordu, bienallere katılıyordu. İşte o yolda edindiği deneyimleri de Türkiye’de paylaşmak istiyordu.

Çılgın, dahi, aykırı… Haluk Akakçe’yi tanımlamak için kullanılan sıfatlar. Kimisi için de ‘mahallenin delisiydi’. Eserleri, sözleri, kendi tasarladığı kıyafetleri, sanat dünyasının bile yadırgayabileceği farklı bir kişilik…

‘Mahallenin delisi miyim yoksa dahi mi?’

Gerçi bu tanımlamalardan rahatsız değildi Haluk Akakçe. Daha geniş bir noktadan bakıyordu meseleye “Bence her sanatçının sorumluluğu; toplumdan farklı olarak herkesin gidemediği o çizgiyi geçmeli ve geri gelip bulgularını insanlarla paylaşmak olmalı. Bu da toplumun genelindeki insanlar hazır olmadığı için delilik olarak tanımlanabiliyor. Çok meşhur ve benim çok sevdiğim bir Apple reklamı vardır. Einstein’dan, Picasso’dan vs. bahsediyor. Ve diyor ki ‘Bu isimler normlara, kurallara uymayan, sınırları zorlayan insanlar. Siz bunları deli olarak görebilirsiniz. Ama biz inanıyoruz ki dünyayı değiştireceğine inanacak kadar deli olan insanlar, dünyayı değiştiren insanlardır. Biz onlara dahi diyoruz.’ Yani bu mahallenin delisi kavramı tamamıyla göreceli bir kavram” diyordu.

Önemli bir özelliği çok çalışmasıydı. Atölyesinde 18 saat çalıştığını, az uyuduğunu anlatıyordu. “Hayatım, çalışmak” diyordu. Hırslı mıydı? Bu soruya, “Benim tek yarışım kendimle. Kendime çok kızıyorum, çok fazla vaktim kalmadı” diye cevap veriyordu. Bu sözleri söylediği zaman 40 yaşındaydı.

Öyle çok konuşmayı, söyleşi vermeyi çok sevmiyordu. Konuşmak yerine üretmeyi tercih ediyordu. Ya cemiyet hayatında sık sık görünmesi. Parti insanı imajı… “Kafama bir şapka takıp sadece 10 dakika dışarı çıkıyorum” diyordu. Dönüştürmeyi, dünyayı kendi algısından yansıtlamayı seviyordu. “Ben ciddi olmamaya çalışıyorum. O yüzden bir karikatür dili geliştirdim. Ciddi bir mesaj verse ya da bir olayı da sahnelese onu lunaparktaki aynalara bakıyormuş gibi canlandırmayı seviyorum. İzleyicinin yüzüne bir gülümseme koysun istiyorum” diyordu.

Uzun yıllar yurtdışında yaşayan, göçebe olarak Türkiye’ye gelip giden Akakçe, bir süre önce Türkiye’ye yerleşti. Bodrum-İstanbul hattında bir yaşam sürmeye başladı. Tam da bu aşamada akciğer kanseri olduğunu öğrendi ve tedavi görmeye başladı. Lakin dün öğle saatlerinde acı haber geldi. 53 yaşında yaşamını yitirmişti.

Döne Otyam: Türk sanatı için büyük bir kayıp

Ölümü sonrası birlikte çalıştığı Döne Otyam “Az evvel haber aldım. Büyük bir üzüntü içindeyim, büyük bir değeri kaybettik. Çok yakın bir arkadaşımdı. En son Bodrum’da ziyaret etmiştim onu. Yaşama ve sanatına dair yapmak istediği çok şey vardı. Çok üzgünüm. Çok uzun süredir tanıyorum Haluk’u. Çok yakın arkadaşlarımız koleksiyonerler Emre ve Tülin Dökmeci aracılığıyla tanıştık. Sonra hem arkadaş olarak hem de sanatta çok şey paylaştık. En son pandemi döneminde Kulüp Marvy’de bir sergisini açtık. Bir dönem orada yaşadı ve üretti. Orada çok mutluydu, orada kendisinin söylemiyle yeniden coşkuyla başlamıştı. Orada çok şey paylaşmıştık. Çok çok üzgünüm. Türk sanatı için çok büyük bir kayıp” dedi.

Arhan Kayar: Sürekli sanatını yeniledi ve bu yenilenmeyi yaşamına soktu

Yakın arkadaşı Arhan Kayar ise “Haluk, yaratıcılığı yaşamının bir parçası olarak kabul etmiş ve kabul ettirmişti. Sürekli kendisini sanatsal olarak yenilemiş, değiştirmiştir bunu yaşamına sokmuştu. Bunları yaparken kendi doğallığından hiçbir zaman uzaklaşmadı. Bugün derin bir üzüntü içindeyim ama Haluk ile yaşadıklarımız hep içimde gözlerimim önünde. Kendisi benim için yaşamın kendisiydi diyebilirim” dedi.

Ayşegül Sönmez 

Sanat eleştirmeni ve arkadaşı Ayşegül Sönmez ise Haluk Akakçe’nin vefatı sonrası sanatçıyla fotoğraflarını paylaştı altına da şöyle yazdı: “Güle güle Haluk Akakçe. O gün Seyrantepe’de yine delirmiştik. Hüsnü Şenlendirici de vardı. Ve sen aslında hiçbir zaman şen olmadın. Hep derin karanlığını saklamak için aşırı çabalayan o yüzden karanlık insanlar için kolay bir av ve sanatçı oldun. Bu çabanı bir bırakabilseydin. Asla ‘şen’ ve belki de o sandığın ‘sen’ olamayacağını bir anlasaydın…

Bir anlatabilseydik sana… Seni, keşke o saçma davetlere, ancak sanatçıyı ya ucube ya da ölü görürlerse sanat yaptığını, değerli olduğunu düşünenlerin kaba davetlerine icabet ettirmeseydik. Üzgünüm ve biliyorum senden o koca sanat tarihi denizine çok şey kalmayacak. Kalamayacak. Seni avlamaya izin verdiğin banal avcılar yüzünden ama seni temin ederim ‘Bahçe’ kalacak.
O video, senin ender ‘şen’ olmadığın, şenmiş gibi yapmadığın ‘sen’ olduğun o videon kalacak. Sevgiler”

Çağdaş sanat ona çok şey borçlu: Şenol Yorozlu artık eserleriyle yaşayacakÇağdaş sanat ona çok şey borçlu: Şenol Yorozlu artık eserleriyle yaşayacak

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.

İlgili Haberler